03 Haziran 2016 01:00

Türkiye, kendi ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor

Türkiye, kendi ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hem Irak hem de Suriye’de IŞİD’e yönelik, son yılların en kapsamlı askeri harekatı yapılıyor.
Irak Ordusu, Suriye Ordusu ve Kürt, Arap ve Süryani güçleri tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri (QSD), Rusya ve ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava desteğinde eş zamanlı operasyonlarla IŞİD’e ağır ve etkili darbelerin vurulmasının amaçlandığı anlaşılıyor.
Irak’ta, İran destekli Irak ordusu, Felluce’ye girdi; kentin dış mahallerinde kontrolü altına alan Irak ordusunun, şehir savaşına girerek kenti kurtaracağı biçiminde değerlendirmeler yapılıyor.

RAKKA VE MUSUL OPERASYONLARINA DOĞRU

Felluce’nin IŞİD’den kurtarılmasının kendi başına önemine de dikkat çekiliyor, ancak bu askeri operasyonun, uzun zamandan beri IŞİD’e yönelik en büyük saldırı olacağı belirtilen Musul harekatı için de önemli bir moral ve askeri dayanak yaratacağı öne sürülüyor.
Suriye’de ise, “IŞİD’in başkenti” Rakka’ya yönelik askeri harekatın, Cerablus Azez arasındaki stratejik bakımdan çok önemli bir kasaba olan Menbic’in ele geçirilmesiyle süreceği, Menbic’in IŞİD’den kurtarılmasıyla IŞİD’in dünya ile bağlarının kesilmesi amaçlanıyor. Böylece Rakka’ya yönelik harekat için de stratejik önemde bir başarı elde edilmiş olacağı değerlendiriliyor.
Gerek Irak ve Suriye’deki askeri girişimlerin yönü, gerekse diplomatik ve askeri yetkililerin açıklamaları dikkate alındığında IŞİD’e karşı mücadelede Rakka ve Musul’un kurtarılması ile İŞİD’e dünyanın gözünde de darbe vurulduğunu gösteren bir “zafer kazanmayı” amaçladıklarını da söyleyebiliriz.
Bu amaca yönelik askeri girişimlerin ne kadar başarılı olacağını ise yakında daha iyi göreceğimizi söyleyebiliriz.

100 YILLIK ‘KÜRT FOBİSİ’ SORUNU

IŞİD’e karşı savaşta böylesi önemli gelişmeler olurken Türkiye, IŞİD’in roket atışlarına “angajman kuralları çerçevesinde” obüs ve çok namlulu havan toplarıyla yanıt vererek bu harekata katılmış görünüyor. Ancak Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadelede katkı vermekten çok, her yeni gelişmede ayak sürüyen, itiraz eden, problemli, “Olmasa daha iyi olurdu” denilen bir ortak olmakta ısrar ettiği de bir gerçek.
Çünkü Türkiye, IŞİD’e karşı her hamleye; “Acaba bu harekat Kürt güçlerinin itibarını ve etkisini artırır mı”, “Rojava’nın etki alanını genişletir mi” kaygısıyla yaklaşıyor. Özellikle Suriye “sahası”nda Kürtlerden başka IŞİD’le etkin biçimde savaşacak bir güç oluşturulamadığı için de Türkiye’nin bu yüz yıllık, “Kürt fobisi” kaynaklı endişeleri, IŞİD’e karşı mücadelenin önüne barikat kurmak olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin Rakka’ya yönelik harekatta Amerikan özel kuvvetlerine bağlı elemanların YPG armaları takmasını uluslararası bir krize dönüştürecek kadar sorun yapan Türkiye, Menbic’e yönelik operasyona da “gönülsüz destek” veriyor. Desteğinde, IŞİD’den kurtarılmasından sonra Menbic’de YPG güçlerinin kalmaması, bölgenin tamamen Arap güçlere devredilmesi şartını koşmaktadır.

YALNIZLAŞAN BİR DIŞ POLİTİKA

Suriye’deki bu tutumu dolayısıyla; hem Rusya, hem Suriye rejimi hem de ABD, farklı gerekçelerle de olsa, Türkiye’yi eleştiriyorlar. Bu eleştiriler, Türkiye’nin IŞİD’e, el Nusra’ya, cihatist gruplara destek vermeye devam ettiğine kadar vardırılıyor.
Irak’taki Felluce operasyonu, Türkiye’den coğrafi olarak uzakta olması nedeniyle Türkiye ile ilgili bir sorun yok gibi görünse de önceki gün Rusya, Türkiye’nin Irak’taki askerlerini ve Başika kampı etrafındaki faaliyetlerini gündeme getirerek, Türk askerlerinin Irak’tan çekilmesini istedi.
Yakında başlaması beklenen büyük Musul saldırısıyla birlikte, Türkiye’nin Başika kampı etrafındaki girişimlerinin ve Irak topraklarında asker bulundurmasının önemli bir sorun olarak yeniden gündeme geleceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü sadece Rusya değil, İran ve Irak da Türkiye’nin Irak toprakları içinde asker bulundurmasından, Başika’da Sünni Arapları ve Irak vatandaşı Türkmenleri eğitip örgütlemesinden ciddi biçimde rahatsızlar. Nitekim geçtiğimiz yıl bu konu Türkiye ile İran ve Irak arasında diplomatik bir krize yol açmıştı.
Kısacası Irak ve Suriye’de kimse Türkiye’nin etkin bir pozisyona geçmesini istememektedir. Çünkü bölgedeki sorunların tarafı olan ülkeler Erdoğan-AKP yönetiminin bölgedeki amaçlarından şüphe duymaktadırlar.

SORUMLU ERDOĞAN-AKP YÖNETİMLERİDİR

Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış politikasının duvara çarptığı en açık yerler olan Irak ve Suriye politikasındaki açmazların, Davutoğlu’ya yıkılarak, Türkiye’nin bir manevra yapacağına dair iddialar varsa da bunun çok sınırlı olacağı anlaşılıyor. Erdoğan’ın Müslüman Kardeşlere yakınlığı ve mezhep çatışmalarında açıkça “Sünni” tarafın liderliğine oynaması, Kürtlerin bölgede haritanın yenilenmesinde kendi kaderlerini tayin edecek bir pozisyon edinmelerine karşı kesin bir tutum aldığı dikkate alındığında yapılacak manevranın, gidişatı değiştirecek mahiyette olması beklenemez.
Yakın gelecek açısından bakıldığında, belki Türkiye, Rusya ile bir at pazarlığı yaparak ve Suriye rejimi ile masaya oturmadan kimi uzlaşmalara girişebilir. Ama Türkiye Kürtlerle ilgili mevcut pozisyonunda, yüzyıllık ön yargısını değiştirecek bir yönelime girmezse (Erdoğan-AKP iktidarında çok büyük bir dönüşüme yol açacak gelişmeler olamadan bu beklenemez) Suriye’de ve Irak’ta da etkin bir pozisyona geçmesi beklenemez. Tersine süreç ilerledikçe, Türkiye’nin sıkıştığı köşede daha da kımıldayamaz hale gelmesi, kendisi öyle görünmek istemese de daha IŞİD’ci, daha cihatist bir çizgide görülmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Buraya gelinmiş olmanın sorumlusu da ne Rusya, ne Suriye rejimi, ne ABD, ne de PYD ve Kürt güçleridir. Tersine burada tek sorumlu, elbette yeni Osmanlıcı dış politikanın mimarları ve sürdürücüleridir; Erdoğan-AKP yönetimleridir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa